«

»

Kas 07 2014

Geleneklerde reform ihtiyacı 1: evlenme törenleri

Uzun zamandır yazmak istediğim bir konu. Söylemek istediğim çok şey var, nereden başlayacağımı bilmiyorum. Önce özet: Cemiyet adetlerinin gözden geçirilmeye ve düzenlenmeye ihtiyacı var! İsteyenler devam edebilir.TakisizDavetiye-kDeneme şeklinde yazsam çok uzayacak, başı sonu karışacak. Taktığım konuları madde madde yazmak istiyorum.

  1. Takısız davetiye. Gelmiş geçmiş en önemli icatlardan birisi kanımca. Yanda küçük resmini gördüğünüz davetiye gerçek. Üst kısımları özellikle bulanık hale getirdim, belki arkadaş yaptıkları güzelliği birilerinin başına kakmak istemiyordur diye. Ben de özellikle tam da bunu istiyorum. Alttaki bir çok maddeyi aslında bu başlığın alt maddesi haline getirebilirdim. Birçok şeyi özetleyen tek cümle: “Düğünümüz takısızdır“. Samimiyet budur. Gerisi riyadır, yalandır, şatafattır, gösteriştir, sonradan görmeliktir, cahilliktir, saflıktır, …
  2. Uşak’ta anonim takılı düğün. Sanırım 98-99 yıllarından birisi olsa gerek. Lisans okurken sınıf arkadaşımız evlendi. Onunla sadece 1 sene beraber okuduk, sonra ben ayrıldım bölümden. İsmi sanırım Ahmet’ti, soyadını hatırlayamadım. Biz Sakarya’dan süslenip gittik 3-5 arkadaş. Millet tarladan düğün alayına geldi. Takı töreni başlayınca; iki kişi bir tülbent (yazma, başörtüsü, türban, vb.) açtı ortada. Herkes kalktı geldi, hızlıca avucundakini tülbentin içine attı. 1 dakikada herşey olup bitti. Kimse kimsenin ne taktığını bilmiyor. Kimse hediyesini atarken çekinmedi, utanmadı, fazlaca hesap yapma gereği hissetmedi. Kimse kimseye yük olmadı. Eğer aynı adeti devam ettirenler varsa, hepsine teşekkür ediyorum. Allah mesut etsin hepinizi.
  3. Lüks düğünler, LCV, kontenjanlar. Otelde düğün yapıyor vatandaşlar. Herşey lüks planlanıyor. Plan dışı hiçbir şey olmaması gerekli. Bu nedenle katılımcıların da denetim altında olması gerekiyor. Onlar da düğün töreninin önemli bir malzemesi. İhtişamı görecek olan, alkışlayacak olan, anlatacak olan onlar. Seyircinin kontrol altında olabilmesinin yolu belli. Katılımcı sayısını sınırlamak, katılacak olanlardan onay istemek (LCV), çocuk getirilmesini yasaklamak, vb. Saygı göstermek lazım. Lüks düğün yapanlar, önemli kişilerdir. Önemli kişilerin önemli kararları olur. İhtişamınız ve kuklalarınızla iyi eğlenceler diliyorum size!
  4. Eğlendirmek için borca girmek. Birkaç yıl sonrasında borç yüzünden boşanma ile bittiğine defalarca şahit olduğumuz bir olaydır. Mantar yiyip zehirlenmek gibi birşeydir bu. Bir kısa eğlence adına, boyunu aşan işler yapma işte yahu. Herkes biliyor zaten kimin ne olduğunu. Kendini 1 geceliğine “daha fazla” göstereceksin de ne olacak? Sonrasındaki yüzlerce günü ve geceyi zehir edeceksin…
  5. Gelecek hediyelere bel bağlamak. Günümüzün hemen her cemiyetinin olmazsa olmaz geleneğidir bu. Düğünden önce masraflar yazılır, gelecek hediyeler de yazılır. Muhasebe defterine göre masrafa girilir. Hesap tutmazsa, vay haline! Düğün çıkışı hediyelerin paylaşılması nedeniyle çıkan kavga neticesinde biten evlilikler duyduk yahu…
  6. Gelen hediyeleri deftere kaydetmek. Cemiyete hediye götürmenin anlamı nedir? “Gençler hayırlı bir iş yapıyor, ufak ta olsa bir katkı da biz sağlayalım” değil midir? O zaman neden hediye götürürken, önceden kendisine gelene bakıp ta oranlanıyor? Nasıl bir alışveriştir bu? Benim düğünüme kimin ne verdiğini bilmiyorum, umursamıyorum. Gelen, giden, arayan, soran, yardım eden, vb. herkesten Allah razı olsun.
  7. Asla lazım olmayacak onlarca ev eşyası almak. Kimisini evlenecek olanlar ister, kimisini aileleri, kimisini de mahale baskısı. Kırk yılda bir misafir gelecek diye kocaman yemek odası takımı, onlarca yastık-yorgan, bir dolu elektrikli-elektriksiz mutfak eşyası, vb. Aldınız bari kullanın da durduk yerde eskimesin, çürümesin. Hele ki kiralık evde oturanların mobilyası 2-3 taşınmadan sonra ayar tutmaz hale geliyor :(
  8. Elalem ne der” kaygısı ile iş yapmak. En çok dellendiğim konulardan birisi bu. Öyle bir virüs ki, sadece düğünlerde kalsa gene iyi; her yere yayılıyor… Herkesin 1 tane canı, 1 tane hayatı var yahu. Bi durup düşün hele. Ben neyim, ne için yaşıyorum, varlık amacım ne, insanların sözlerine bu kadar takma sebebim ne, insanlara bu borcum nerden? İnsanın aklı ermeye başladığında ilk edindiği kaygılardan birisidir “elalem ne der“. Ölünceye kadar da gider. Ağzında kürdanla ölü bulunan ama açlıktan öldüğü tespit edilen gösteriş meraklısı bir adamın fıkrası anlatılır bizim oralarda…
  9. Asıl eğlenmesi gereken insanlara özel işkenceler, eziyetler. Gelin ve damat düğünün en mazoşist insanları olmak zorundadır. Cebinde para da kalmasa, yorgunluktan ayakları da şişmiş olsa, koşturmaktan kafa 1 milyon halde bir an önce kurtulmanın hesabını da yapsa, ailesi ve kayın-ailesi arasında yol yapmaktan pestili de çıksa, gülümsemek zorundadır! An gelir; “şu lanet olası iki gün bir an önce geçse” demek ister, ama “elalem ne der” diye diyemez.
  10. Damat = yolunacak kaz” denklemi. Nasıl bir formüldür bu yahu? Neden damat gören birilerinin avucu kaşınmaya başlar? Damat dediğin de hepimiz gibi normal bir insan. Hatta maddi-manevi en çok desteğe ihtiyacı olan insan. Yolmaya çalışmak edepsizlik değil mi? Ufak-tefek adetler ile derdim yok. Kapı tutulur, en büyüğün 1-2 küçüğü banknot çıkar, beğenmezler. “Bu mudur, arkadaşımın/akrabamın değeri?” diye damardan girerler. Pazarlık yapılır. Söylemek bile itici: “pazarlık…”. Bizim düğünde hiç kimse yapmadı bunları. Paramız da yoktu zaten, konu-komşu da biliyordu. Hepsinden Allah razı olsun, ölmüşlere Allah rahmet eylesin.
  11. Kendi dediği olsun diye diretmek. Bunu birçok kişi yapıyor ama özellikle gelin-damat dışındakilerin yaptıkları çok sarsıcı oluyor. Bir noktada koyvermek lazım artık. Özellikle gençlerin kendi bir takım hevesleri varsa, dokunmayın yahu. “Benim 1 tane kızım/oğlum var, şöyle böyle düğün isterim” diye başlayınca, uzaklaşmak lazım oradan. Sarı öküzü vermeyin sakın :)
  12. Çeyiz sermek. Neden çeyiz serilir? Adetin çıkışı neredendir? Artık bu sorular kimsenin umurunda değil. Tek umurumuzda olan; “falancanın çeyizi şöyle-böyleydi, filancanınki ise böyle-şöyleydi” muhabbetlerindeki yerimiz. Artık bayaa azaldı bu tarz işler ama halen bitmedi. Hadi eskiden el emeği çeyizler vardı. Genç kızların edepli, ahlaklı, saygılı olması, ev işlerini iyi yapması ve çeyizinin iyi olması dışında mahareti olmazdı. Ama şimdi bunların ilk üçü dışındakiler önemli değil. Çoğu, çeyizini kendisi yapmıyor, satın alıyor. Para ile aldığın şeyi neden başkalarına sergileyip gösteriyorsun yahu! Amacın paranı göstermek ise, banka defterinle selfie yapıp face’inde paylaş.
  13. Beyaz gelinlik takıntısı. Kültürümüzde böyle birşey yok aslında. Düğün merasimlerinde kırmızı ve işlemeli elbiseler falan giyilirmiş eskiden. Anladığım bir konu da değil aslında. Bu nasıl bir tabu’dur ki, kimse beyaz harici bir renkte gelinliği hayalinde bile canlandıramaz? Beyaz saflığı, temizliği simgelermiş. Siyah giyinen damat ne oluyor o zaman? Ya da beyaz gelinlik giyen ama saf ve temiz olmayan kadınlar ne oluyor? Tüketim kültürünün önemli malzemelerinden birisi daha işte. Sadece 1 kere ve birkaç saatliğine giyilecek olan bir kıyafet için tonlarca para, zaman, emek harcanıyor. Öyle kutsal bir konu ki, alternatifleri konuşamıyoruz bile…
  14. Düğünlerde misafirlerin foto çekmesinin yasak olması. “Misafir” diyorsun, “davetli” diyorsun, ama fotoğraf çekmesi yasak. Neye dayanarak, hangi yetkiye dayanarak yasaklanıyor? O zaman davetlilerin uyması gereken bu tarz kuralları davetiyeye yazın kardeşim. Çocuk getirmemesi gerektiğini, kaç kişi ile gelebileceğini yazdığınız gibi; “fotoğraf makinesi ve cep telefonu gibi cihazların getirilmesi yasaktır” gibi birşey ekleyebilirsiniz davetiyeye. Hatta ÖSYM kılavuzlarına bir bakın, orada güzel fikirler var. Fotoğraf çeken gözlükler çıktıktan sonra, kalın çerçeveli gözlüğü bile yasakladılar.  Bir arkadaşımın nikahında, salonun en arkasındaydım. Fotoğraf çekmek yasaktı ve ben tesadüfen yanımda bulunan 300mm lensimi taktım, yanımdaki arkadaşı tripod gibi kullandım ve gizli çekim yaptım. Damat arkadaşımdan sonradan bir çok methiye aldım çünkü en güzel ve önemli birkaç foto benim makinemden çıkmıştı. Düğün sahibini yolan, yetmezmiş gibi davetli sırtından da para kazanma hesabı yapan düğün salonlarını kınıyorum. Düğün yapacak olanlar lütfen foto çekmenin yasak olmaması ve tuvaletlerin bedava olma şartını koysunlar. Evet, onu da gördük. Düğün salonunda tuvalet paralıydı. Yakınlarda pasta ve içecek için de para isterler bu gidişle.
  15. Büyük nişan törenleri. Eskiden,”nişan gizli, düğün aşikar yapılır” diye bir söz vardı. Nişan bozulursa ayrılanlar bundan zarar görmesin diye alenen yapılmazdı. Özellikle nişandan dönen kız için, densizler “önceden nişan atmış” diye dedikodusunu yapmasın diye hassasiyet gösterilirdi. Düğünün ise duyurularak yapılması önemlidir. Çünkü evlenen gençlerde birinin gözü varsa, umudundan vazgeçmelidir. Şimdi ise düğünle boy ölçüşen devasa nişanlar yapılıyor.

Maddeler şimdilik bu kadar. Söyleyecek halen çok şey var, yazmakla bitmez. Mesela “kız kaçırma” konusu var. taslak maddelerimde bu da vardı. Detayına girmeyeceğim ama parası olmadığından nişanlısını kaçıranlar var memlekette. Varın düşünün gerisini.

Asıl tehlike; “öz’den uzaklaşılması“. Düğünün özüne (amacına) dönmeye çalışalım. Hayırlı bir iştir değil mi? “Allah’ın emri, Peygamber’in kavli” ile kız istenir. Hadiste, “kolaylaştırın, zorlaştırmayın…” der. Yine başka hadiste, “hayırlı işlerinizde acele ediniz…” der. Üstteki maddelere bu açıdan baktığımda, birçok şey oturmuyor.

Hadi günlük telaşe içerisinde herkesin bu kadar hassasiyeti olmasını beklemeyelim. Ancak halen özünü kaybetmeyen, amacı doğrultusunda yaşamaya çalışan, inançları ve gayesi olan insanların adetlere göre “aykırı” davranmasına bari ses çıkarmayalım. Biz yapamadık, onlar yapsınlar bari…

  1. Bilge

    Yüreğinize sağlık hocam,Harika bir yazı olmuş :)

  2. egitimindir

    sonuna kadar haklısınız hocam

Yorumlara kapatılmıştır.

Bad Behavior has blocked 8 access attempts in the last 7 days.