«

»

Tem 07 2012

Bilgisayarla tanışmamın 20. yılındayım

Nereden nereye…

Geçenlerde durup dururken aklıma geldi. 20 sene olmuş, bilgisayar kullanmaya başlayalı. Biraz ilk tanışmamızdan bahsetmek istedim.

Liseye 1992 yılında, Sakarya'da elektronik bölümünde başladım. Bilgisayarla ilk temasım bu yılda oldu. Okulda, ne tarz bir cihaz olduğunu pek hatırlamadığım ama 5 çeyreklik disketler kullandığımızı hayal meyal hatırladığım bilgisayarlardan oluşan bir laboratuvar vardı. Birkaç sefer gitmiştik o laboratuvara. Bir de cihazlarda Rom-Basic diye bir zımbırtı vardı yanlış hatırlamıyorsam. Bunun sayesinde, disketsiz açtığımızda basic'te program yazabiliyorduk. Tabii o zamanlar daha kullanmayı bilmediğimden sadece tuşlara dokunmanın heyecanıyla saçmalamışımdır muhtemelen.

1993'de teknik lisenin bilgisayar bölümüne geçiş yaptım. Bilenler bilir; meslek liselerinde atölye derslerinde önlük zorunludur. En azından o zamanlar zorunluydu. Elektronik bölümünden kalma Ecevit mavisi önlüğümü çamaşır suyuyla beyazlatmıştık, yeniden önlüğe para vermemek için. Beyaz önlüklü bilgisayar öğrencileri olarak havaya girer, teneffüslerde önlükle bahçeye çıkıp doktor gibi gezerdik.

İlk defa laboratuvara girdiğim zamanları hatırlıyorum az biraz. "U" şeklinde duvar boyunca sıralanmış tertemiz beyaz masaların üzerinde, örtülmüş cihazlar… Her bilgisayarı iki kişi kullanacaktık. Sadece birkaç kişiye tek bilgisayar düşmüştü. Pek işime gelmedi paylaşmak ama başka şansım yoktu. Bilgisayarları doğrudan kullanmaya başlamadık tabii. Birkaç hafta teorik dersler devam etti. Bu arada örtünün ucunu kaldırıp çaktırmadan tuşlara dokunmaya çalışıyordum. Maddi durumu iyi olan arkadaşların bazılarında evde bilgisayar (Amiga, Comodore, nadiren PC) vardı. Onlar ara sıra açıp kurcalıyordu. Hemen yanlarına gidip heyecanla bakıyordum ben de. Bu bilgisayarlar önceki sene gördüklerime göre son teknoloji ürünü gibiydiler. En azından çok karizmatik görünüyorlardı. Markası sanırım Zenith idi. Yatık kasalı tiplerden. Kasalar ekranların altındaydı. Yandaki şekildekinin birebir aynısı olmasa da buna benzer birşeyi.

Sonra, kullanmaya başladıkça kapıldım da kapıldım bu işe. Tutku olmuştu benim için. Bilgisayarlar 80286 işlemcili, 640KB belleği olan, sabit sürücüsü olmayan, 3,5 inçlik disket sürücüsü olan daş gibi makinelerdi. Metin Çengel hoca (Allah razı olsun, çok hakkı vardır. Çok sabrettiydi bize), en az iki tane disket satın almamızı istemişti. Maxell veya 3M olacakmış. Bir de HD (High Density) olacakmış. Bir heyecanla kırtasiyeye gittik disket almaya. İki tane disket aldık. Üzerlerine de "Sistem Disketi" ve "Program Disketi" diye yazmıştık. İşletim Sistemi disketinde MS-DOS 5.0'ın biraz temizlenmiş sürümü vardı. Diskete sığsın diye yardım dosyalarını  ve bazı harici komutları silerdik. Disketlere biraz aşina olduktan sonra da DD disketleri delince HD olduğunu görüp şok oplmuştum. Ama orijinal HD kadar kaliteli olmuyorlar, çabuk bozuluyorlardı.

Sistem disketlerimizi Ahmet ve Hakan oluşturmuştu. Onlar birazcık anlıyordu bu işlerden. Sıraya girmiştik bir an önce disketimizi almak ve bilgisayarımızı açmak için. İlk öğrendiğim şeylerden birisi de ASCII tablosu olmuştu. Birçok karakterin kodunu ezberlemiştim o zamanlar. DOS'un komut isteminde ASCII karakterlerle şekil yapmaya çalışıyordum (bkz: ascii art). Alt satıra geçemeyince deli olmuştum. Alt ok ile alt satıra geçilemiyor, Enter'a basınca da "Bad command or file name" diyerekten kızıyordu DOS bize ve çizdiğim şekil bozuluyordu.

Bilgisayarlarda sabit sürücü olmadığı için, işletim sistemi disketi ile bilgisayarı açtıktan sonra program disketini takarak programları çalıştırıyorduk. Program disketi deyip hafife almayın. Gerçekten abba programları bilr 1-2 diskete sığdırıyorlardı ozaman. PW, GWBasic, QBasic, Wordstar, Mario gibi ufak programlar zaten topluca bir diskete sığıyordu. Sonraki sınıflarda kullandığımız Autocad v10, Lotus123, Turbo Pascal, Turbo C, dBase gibi bazı programlar ise başlı başına bir disket kaplamaktaydılar. Hatta böyle büyük programlardan çıktığımızda, bilgisayar yeniden işletim sistemi disketini isterdi. Programı çalıştırmak isterken, bellekte yer kalmayınca komut yorumlayıcısı olan COMMAND.COM'u da atardı çünkü bellekten.

Command.com deyince aklıma geldi. Bir ara da bunu Türkçe'leştirmeye başlamıştık. Bir hex-editör vasıtasıyla command.com'u açıp dahili komutları ve mesaj metinlerini Türkçe sözcüklerle değiştirmiş ve çalıştığını gördüğümüzde ne heyecanlanmıştık. Türkçe işletim sistemimiz olmuştu. Ufak bir sorun vardı ama pek önemli değildi. Metinlerin karakter sayısını değiştiremiyorduk. Bu nedenle örneğin CLS komutunu cif (Temizlik ürünleri üreten bir marka. O zaman da vardı) olarak değiştirdiğimi hatırlıyorum.

Evimde bilgisayar olmadığı için (bundan 14 sene sonra ilk bilgisayarımızı -evlenmiştim- aldık eve), atölye günün arefesinde akşamları heyecan yapıyordum. MS-DOS kitabını (başka kitabımız yoktu ilk sene) okuyor, bazı yerlerini ezberliyor, notlar alıyor ertesi gün denemenin heyecanıyla sabahı zor ediyordum. Atölye dersinde, kendi evinde bilgisayarı olan arkadaşları dahi şaşırtıyordum yaptığım bazı uygulamalarla. Toplu işlem uygulaması (batch-file ~ *.bat) o oldukça şaşırtmıştı arkadaşlarımı mesela.

Fare pek işimize yaramazdı o ozamanlar. Windows (v3.1) icat edilmişti ama bilgisayarlarda disk olmadığı için Windows yükleyemiyorduk. Bazen arkadaşlarda falan Windows gördüğümde de pek etkilenmediğimi, "ne işe yarayacak bu?" diye sorduğumu hatırlıyorum. O zaman ihtiyacım olan tüm uygulamalar ve işlemler için MS-DOS yeterliydi.

Bir ara bir misafir gelmişti okula. Dizüstü bilgisayarı vardı. Hemen incelemeye başlamıştık. Teknoloji harikası bir aletti. Müthiş bir buluş: "Bilgisayarını gittiğin yere götürebileceksin". 800 sayfalık kitap kadar kalınlığı vardı…

Yazdıkça aklıma geliyor. Bir de kaydırmalı tarayıcı (scanner) vardı. Kağıt masanın üzerinde sabit dururken, "T" şeklinde kağıt uzunluğunda olan ve T'nin alt sapından tutularak kağıdın üzerinde kaydırmak marifetiyle tarama yapan bir aletti. Bununla ilgili de feci patlayan bir öngörüm olmuştu o zamanlar. Şöyle buyurmuştum: "Tarayıcılar sadece resim tarayabilir. Hiç bir zaman bir tarayıcı taradığı resimdeki metinleri harf olarak tanıyamayacak"

Ehi (deli emin gülüşü). Bak bişi daha geldi aklıma… Kaçıncı sınıftı hatırlamıyorum, Pascal (programlama dili) ve Dbase (veritabanı) derslerimiz vardı. Benim kafa şimdi de olduğu gibi o zaman da veritabanı işine basmazdı. Belki de o zaman basmadığı için ön yargı oldu bende. Bilgisayar ortağım -halen dostum olan- Mehmet'le anlaşma yapmıştık. Pascal derslerinde uygulamaları ben yapacaktım, dBase dersinde de Mehmet :) Oldu da hakkat. Sınavlarda naptım hatırlamıyorum ama (kopya çekmediğime eminim, çünkü beceremezdim) bir şekilde geçmişim işte…

Bir gün arkadaş evine bilgisayar almış. 486 DX4-100. Manyak bir alet. DX bi kere, matematik işlemci var boru mu… Disk bile vardı üzerinde. Evine gittik incelemeye. DIR çekince pat diye koyuyodu listeyi alet. Sanki gireceğimiz komutları önceden biliyor da Enter'a basmamızı bekliyormuş gibiydi.

Ehi (öğrendiniz artık bu hafif-sinsi-hafif-mahcup-samimi-ve-sevimli gülüşü). Bişi daha geldi: "Turbo Düğmesi". Acayip icatlardan birisiydi. Bazı kasaların üzerinde reset ve power düğmeleri gibi bir düğme daha olurdu. Bir de ufak bir 2 veya 3 dijit ekran. Bu ekranda işlemcinin çalışma frekansı yazardı. O zaman 2 veya 3 dijit yeterliydi işlemci frekanslarını göstermek için. Turbo düğmesi de işlemcinin frekansını düşürmek için kullanılırdı. Ama biz "hızlandırmak" için olduğunu varsayardık. Hoşumuza giderdi.

O zamanlarda donanım işi de tecrübe gerektiriyordu. Onboard cihaz hiç yoktu. Ekran kartı, kontol kartı (disk, disket sürücü, cd-rom sürücü, paralel ve seri portlar vb. bağlamak için), Ethernet kartı ayrıca takılır ve kullanılırdı. ISA ve VESA adı verilen uzun slotlara oturan dev gibi uzun kartlar vardı.

Ethernet kartı deyince aklıma geldi. O zaman ağ da kurulabiliyordu. BNC kablolarla bir ara bizim lab'ta bir ağ kurmuştuk. Yanlış hatırlamıyor isem, Novell Netware üzerinden disksiz bilgisayarlarda Windows ta çalıştırmıştık. Her derste bilgisayarları açınca ağın kendine gelmesi için 10 dakka beklerdik. Bir vatandaşın bilgisayarındaki "T konnektör" çıkmışsa, bulana kadar tırmalardık, çünkü bütün ağ göçerdi. Yıldız topolojisini icad edenlerin toprağı bol olsun.

Programlama da daha keyifliydi sanki. Şimdi çok standardize oldu gibi programcılık işi de. Aslında çok fazla alan olmasına rağmen; ihtiyaçtan dolayı veritabanı ve web arabiriminden oluşan otomasyonlardan ibaret gibi anlaşılıyor artık programcılık. Ne icatlar yapardık o zaman programcılk derslerinde. Kesmeleri (interrupt) kullanmak, hafızada kalıcı program (TSR) yazmak ve bu sayede birden fazla programı aynı anda işletebilmek, grafik komutlarını kullanmak, fareyi kullanan programlar yazmak müthiş heyecanlandırıyordu. Bir ödev için yazdığımız bir programda ana menüsünü (o zamanlar hemen her programda bir ana menü olurdu) grafik ekranda yapmıştık. Şimdiki tablet işletim sistemlerine benzer bir arabirim olmuştu. Büyük ve fare ile tıklanabilen simgeler vardı. O zaman hazır bir resim dosyasını ekrana bastırmayı beceremediğimiz için, program kodlarında vektörel çizim komutlarıyla menü simgeleri dahil tüm menüyü çizdiriyorduk. "Muhasebe" menü simgesi için yeşil dolar destesi çizdiğimi hatırlıyorum LINE ve CIRCLE komutları ile :) Bir de Assembly'de yazılmış Intro'lar vardı. Deli ederdi bizi. Assemmbly dersi görmediğimiz için kafamız basmazdı 20K yer kaplayan bir .COM dosyasının nasıl dakikalarca bizi doğada ağaçların arasında bir kelebeğin peşinden gezdirdiğine ve utanmadan bir de müzik çalmasına…

Bir de unutamadığım stajım var. Vagon fabrikasına başvurmuştum. O zaman çok popülerdi orada staj yapmak. Torpili olmayanları almıyorlarmış pek, benim de hiç tanıdığım olmayınca acıyıp aldılar. Kimlik kartlarının basıldığı odaya koydular beni. Allahtan bilgisayar da vardı odada.Hasan Abi (Allah rahmet eylesin) de istediğimce kullanmama izin veriyordu. Ama bir süre sonra can sıkıntısı başladı iş olmayınca. Kastım, adam asmaca oyunu yazdım GwBasic'te. Sonra vagonda staj yapan tüm arkadaşlar benim odaya gelip adam asmaca oynar olmuştuk.

Yazdıkça uzuyor bu iş. Bırakayım en iyisi burada. Haydi kalın sağlıcakla…

Yorumu formunu geç

  1. fiyat

    ben tanışalı 15 yıl oldu.

  2. Gökhan

    Geriden geliyorum. 10 yıl oldu :)

    1. Murat Özalp

      SIkıntı yok. Erken başlayan değil, hızlı koşan yol alıyor bu sektörde.

  3. Sevilay Eskibursalı

    Herşey geride kalıyor. 20 yıl sonrada bugünkü teknoloji hakkında neler söylenecek kimbilir. Sevimli bir ılık rüzgar olmuş yazdıklarınız. Nerden nereye erasmus hakkında bilgi ararken bu sayfaya ulaştım

  4. dwgindir.com

    Öncelikle yazınız çok güzel hoş bir yazı olmuş.Yazınızı okurken çok keyif aldım ve bende eskilere doğru kısa bir yolculuk yaptım :) Bende aşağı yukarı sizin gibi 20 yıldır belki biraz aşkın bir süredir bilgisayarlar ile haşır neşirim.Güzel yazınız için tekrar teşekkürler.

Gökhan için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Bad Behavior has blocked 21 access attempts in the last 7 days.